İZLANDA MAÇI VE EĞİTİMİ SİSTEMİ

İzlanda Maçı ve Türk Eğitimi Sistemi

6 Ekim akşamı Milli Takımımız İzlanda Milli Takımı ile bir karşılaşma gerçekleşti. Bu maçı izlerken çok üzüldüm.

Maçı kaybetmekten değil.

Oyundur, bazen kazanılır bazen de kaybedilir.

Ancak eğitim sistemimizin tartışıldığı şu günlerde maçı seyrederken genlerimize kadar işlemiş olan bazı alışkanlıkların nasıl bizi mahvettiğini gördüm.

Öncelikle işbirliği yapabilme konusunda yoksundu takımımız. Takım olamadı maç sonuna kadar. İkinci yarı her ne kadar biraz daha iyi oynamış olsalar da maalesef yeterli olamadılar. Tam olarak derslerine çalışmamış oldukları hallerinden belli idi. Ne istediklerini bilmiyorlardır. Montaigne’nin dediği gibi gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgardan fayda gelmez.
Biz hala eğitim sistemimizde basmakalıp sistemler, inkılapçı düzenler uygulamaya devam edersek bu tarz maçlarda ve diğer alanlarda hüsran kaçınılmazdır. Çocuklarımızı bir an önce hayata hazırlayacak eğitim sistemine geçmek zorundayız.

Doğru bildiğimiz her ne varsa hepsinin değişmesi gerektiği kesin.

Kabiliyetleri doğru teşhis edip doğru yönlendirmek, onlara ‘kendi hayatlarını’ yaşayacaklarını göstermek zorundayız. Okula giderken ellerinden tutmaya devam ettiğimiz sürece hayatta hep ellerini tutacak birilerini arayacaklar.

Sevgimizi, sahipliğimizi göstermek adına hep ellerinden tutup onları adeta şefkatle korumaya devam ettiğimiz sürece onlar hayal etme, merak etme, tecrübe etme melekelerini her geçen dakika biraz daha kaybediyor.

Hayal edemeyen kritik analitik düşünemiyor.

Hayal edemeyen takım arkadaşının biraz sonra nereye oynayacağını düşünmek bile istemiyor.

Hayal edemeyen işbirliği kurma, sonuca gitme becerilerini de kaybediyor.  Maçta veya hayatta sadece kendi varmış gibi davranıyor.

İster bir futbol maçında isterse başka bir konuda organize olma kabiliyeti neredeyse yok oluyor. Organizasyon yapılsın, ben de ona uyarım mantığı devreye giriyor. Emir almak kolay geliyor.

Nüfusu yarım milyon bile olmayan İzlanda takımı kaleye yöneldiğinde hedefine ısrarlı ve akıllı bir şekilde giderken maalesef bizim millilerimiz sadece ortada top döndürüyor.

Oyuncularımızın fiziki kondisyon olarak düşük olmaları ise hiç kabul edilebilir gibi değil. Ama bu onların da suçu değil. Maalesef her alanda olduğu gibi sporda da eğitimde de günübirlik yaşamaya, şahsi ve hamasi davranmaya devam ettiğimiz sürece sonuçlar değişmeyecek.

Çok acil; çocuklarımızın daha fazla hareket edeceği, daha fazla sorumluluk alıp kendi hayatlarını yaşayıp planlayabileceği, özgün ve kaliteli olmayı bir hayat felsefesi yapacağı, ilmi hakikatleri hayatın her anında kullanmayı becerebileceği ve ulvi amaçlar için yüksek bir ruh halini bulabileceği bir eğitim sistemine geçmeliyiz.

Düşünen, planlayan, hayal kurmayı ve farklı olabilmeyi hayat tarzı haline getiren, bireysel olmaktan çok sosyal olan, sorumluluktan kaçmayan, bilgiye aç, çok yönlü becerilere sahip nesiller için hemen her şeyi değiştirerek başlamalıyız.

Yıllardır aynı olan müfredat tarzı, soru sistemi, okul sistemi, öğretmen yetiştirme ve öğretmen çalıştırma sistemi gibi bir çok konunun kesinlikle var olandan başka bir şekle bürünmesi elzemdir.

Şeklî değişim değil, özünde ve felsefesinde gerçek değişim.

Bunu başaramazsak, gelecek nesillerimiz hiçbir alanda iddia sahibi olamayacak. Dünya siyasetinde yeterli kıvrak zeka ve manevra kabiliyetleri bulamayacak, dünya markaları çıkaramayacağız. Başkalarının ürettiklerini alarak onlara bağımlı kalacağız.

Oysa ümmetin umudu olan topraklardayız.

Amacım felaket tellallığı yapmak değil, elimizde fırsatlar varken zamanı doğru anlayıp esnek ve derinlikli sistemleri devletimize ve milletimize kazandırmalıyız. Gençlerimize büyük rüyalar görecekleri, akılcı ve yüksek hedefler koyacakları ortamları hazırlamalıyız. Yapabiliriz, yapmak zorundayız.

Mehmet ELMAZ

E-DER Yön. Kur. Üyesi

8 Ekim 2017